Karadeniz Tarihi

Pontus: Antik Çağ’da Doğu Karadeniz Arkeolojisi, Etnik Yapı ve Genetik Verileri

Makale: Özhan Öztürk

Pontus Arkeoloji

Bafra dışında Kalkolitik döneme ait yerleşim izi bulunamayan Karadeniz sahili özellikle Bronz Çağ yerleşimi açısından zengindir. Karadeniz’in Anadolu kıyıları çoğu Helen kolonisi pek çok antik yerleşime ev sahipliği yapmasına hatta Bulgaristan, Romanya, Güney Rusya ve Gürcistan’ın Karadeniz’e kıyı bölgelerinde yapılan kazılarda bu yöreden ithal edilmiş çok sayıda eser bulunmasına karşın bu ülkeler ile karşılaştırıldığında Helenistik ve Roma dönemleri seramik arkeolojisi açısından en az tanınanı ve kazılanıdır.

Oysa Güney Karadeniz kıyısında yapılacak arkeolojik araştırmalar, Karadeniz, Akdeniz ve Anadolu uygarlıkları arasındaki kültürel ilişkilerin aydınlatılmasını sağlayacak, Avrupa ve Yakındoğu tarihini yeniden yazmayı gerektirecek bulguları açığa çıkarabilecektir. Bölgede Cumhuriyet döneminin başlangıcından sonra yapılan çok az sayıdaki araştırma Anadolu’nun diğer bölgeleri ile kıyaslandığında cılız kalmasının yanı sıra araştırma niteliği açısından da verimsiz olmuş, genellikle birbirinden kopuk bir şekilde yapılmış kurtarma kazıları ile sınırlı kalınmıştır. Bu durumun en önemli sebebi Pontus’ta yer alan Amasia, Amisos, Kabeira, Kerasos, Laodiceia, Sebasteia, Sebastopolis, Trapezos ve Zela ile Paphlagonia kentlerinin Abonuteichus, Amastris, Gangra, Germanicopolis, Neoclaudiopolis, Pompeiopolis, Sebaste, Sesamos ve Sinope gibi antik kentlerin üzerine modern kentlerin kurulmasıdır. Pontus kıyısı özellikle ticari amphora yapımı ile ünlü olup, başlıca üretim merkezleri Sinope, Herakleia Pontika, Amisus ve Amastris’dir. Amforacılığın gelişiminde yörede şarap ve zeytinyağı üretiminin yan ısıra bağcılık ve şarapçılığın yaygın olduğu Kafkasya’ya yakın olması da etkili olmuştur.

Pontus Etnik Yapı

Antik Çağ’da Yunanlılar gibi uzun mesafeli yolculuklar yapmasalar da Karadeniz kıyısındaki halkların balıkçılık ve korsanlıktan ekmeklerini çıkaracak denli usta denizciler olduğu bilinmektedir. Mosynoikler 300 kanoluk bir filo oluşturabilirken[1], Heniokhiler, yabancı teknelere saldırıp, taşıdıkları mallara el koyuyor, sıkıştırıldıklarında sandallarını sırtlayıp karaya çıkarak gözden kayboluyor[2], Traklar, ise kayalıklar üzerinde yaktıkları büyük ateşleri sisli havada liman sanan denizcilerin kaza geçirmelerini sağladıktan sonra soyuyordu. Karadeniz kıyılarına yerleşen Yunanlılar bu halkların kültüründen öylesine etkilenmişlerdir ki kolonilerin ne derece Yunan karakteri taşıdığı bile daha o dönemde tartışılır durumdadır. Bölgeyi baştan sona gezen Ksenofon, Trapezus ile Bosphorus arasındaki güney sahili boyunca tek gerçek “Yunan” kentinin Byzantion olduğunu belirtmiştir[3]. Antik yazarların verdiği çok sayıda halk ile bugün bölgede yaşayan etnik gruplar arasında kesintisiz bir ilişki olduğuna dair kesin bulgular olmadığı gibi kültür ve geleneklerine dair çok az şey bilinen bu etnik gruplar da çoğu zaman Mosynoiklerde olduğu zaman zaman aynı halkı tanımlamaktadır.

Pontus Genetik çalışmalar

Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Cinnioğlu başkanlığında bir ekibin yaptığı çalışmada Anadolu genelinden alınan genetik materyallerde Y kromozomları incelenerek Anadolu Türkleri’nin % 94.1’inin Avrupa ve Yakın Doğulu (E3b, G, J, I, L, N, K2, R1) % 3.4’ünün Orta Asyalı (C, Q, O), % 1.5’inin Hintli (H, R2), %1 ‘inin Afrikalı (A, E3*, E3a) topluluklar ile ilişkileri tespit edilmiştir. Çalışma resmi Türk Tarih tezinin aksine baba tarafı Orta Asya’ya dayananların Anadolu nüfusunun % 9’unun altında olduğunu göstermiştir[4]. Cinnioğlu ekibi -örnekleme sayısının kısıtlı olmasına karşın- Bronz Çağ’ın Anadolu toplumları Kaşkalar ve Hattiler ile ilişkilendirilen G-M201 haplogrubunun Anadolu nüfusunun % 10.9’unu oluştururken alt dallarından G2-P15’in Anadolu’nun doğusunda batıya göre baskın olduğunu ve G1-M285’in ise Samsun-Artvin arasına özgü olduğunu göstermiştir.[5] Ülke genelinde % 14.5 oranında rastlanılan R1b3-M269 soyu ise Holosen (MÖ 10.000) dönemde Mezopotamya, Gürcistan ve Batı Avrupa’ya Anadolu üzerinden dağılmış avcı toplayıcılardır. Üst Paleolitik dönem ile ilişkilendirilen J2-M172 MÖ 40.000-10.000 J1-M267 soyunun Güney Anadolu’daki yoğunluğuna karşın kuzey Anadolu’da bulunmaması da önemli bir bulgu olarak sunulmuştur. Ayrıca J1-M267 haplogrubununda rastlanılan bir mutasyona Karadeniz sahili boyunca rastlanılırken[6], Yunanistan’da bulunmayıp, Gürcistan’da da devam etmesi Karadeniz’e özgü bir gen olduğunu göstermiştir.[7]

Sonuç olarak ilk yazılı kaynaklarda Kaşka olarak adlandırılan, antik çağda ise Yunanlı kolonistlerin barbar kabul edip Mossynoik, Byzer, Tzan gibi çeşitli kabile isimleriyle adlandırdığı bölgenin yerlisi olduğu anlaşılan toplulukların, kolonizasyon, Rumlaşma ve Türkleşme dönemlerinde bile bir şekilde ve bir ölçüde varlıklarını sürdürüp günümüze ulaştırdığı genetik delillerle desteklenebilir bir iddiadır.

Kaynak: Özhan Öztürk. Pontus: Antik Çağ’dan Günümüze Karadeniz’in Etnik ve Siyasi Tarihi (Genişletilmiş 3. Baskı). Nika Yayınları. Ankara, 2016

Pontus Makale Serim

Pontus: Antik Çağ’da Doğu Karadeniz Coğrafyası

Pontus: Antik Çağ’da Doğu Karadeniz Arkeolojisi, Etnik Yapı ve Genetik Verileri

Doğu Karadeniz’in Antik Çağ’daki yerli halkı: Byzerler, Bekhiriler, Heptakometler, Mossynoikler

Kaşkalar  

Tibarenler

Antik Çağ’da Doğu Karadeniz halklarından Moskhiler veya Muşkiler 

Makronlar

Khalibler ve Driller

Tzanlar, Canlar, Sanniler

Karadeniz Bölgesinde Türkmen Yerleşimi

Notlar

[1] Ksenophon, Anabasis, V. 4

[2] Strabon II.2.12

[3] Ksenophon, Anabasis, VII. I.29

[4] Başta şaşırtıcı gelen bu rakam Anadolu’ya gelen Türkmenlerin oranı olarak algılanmaması gerekir. Türkmenler, Türkçe konuşan Orta Asyalı diğer topluluklarla sanılandan daha az akraba olabilirler. Max Planck enstitüsünden Nasidze ve ekibin Y kromozomu üzerinden yaptığı bir çalışmada Azeri ve Ermenilerin genetik açıdan birbirlerine diğer Kafkasyalı, Hint-Avrupalı ve Türk topluluklara göre daha yakın olduklarını iddia etmesi Türkmenlerin göçleri boyunca yayıldıkları bölgelerdeki halklarla karıştığına ilginç bir örnektir (Nasidze, 2000: 255-61)

[5] Cinnioğlu, 2004: 130.

[6] Kuzeybatı Anadolu’da ise J2f-M67 geni spesifik olup, denizci Troya kültürü ile ilişkilendirilmiştir (Cinnioğlu, 2004: 133)

[7] Cinnioğlu, 2004: 133-135. Kristiina Tambets ve ekibi ise Kapadokya bölgesinden aldığı örneklerle Anadolu Türkleri, Gürcüler, Megreller, Ermeniler ve Osetlerden aldığı genetik materyalleri karşılaştırmış, bu toplulukların genetik benzerliği ve Avrupa’ya insan yerleşimi üzerinde etkili olduklarını ileri sürmüştür (Tambets, 2000: 219-235)